Buraya Altılar Kapısı adı verilen çift kanatlı bir kapıdan girilmektedir. Giriş kapısı renkli taşlardan yapılmış yuvarlak kemerli olup, bu kemerin üzerine büyük bir teslim taşı yerleştirilmiştir. III. Avluda Hacı Bektaş Velî Türbesi (Pir Evi), Balım Sultan Türbesi ve dervişlerle babaların mezarları bulunmaktadır. Avlunun sağ tarafına Atatürk’ün büstü konulmuştur. Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya ilk gidişinde, 22 Aralık 1919’da bu dergâha uğramış ve burada bir süre kalmıştır.
Hazret Avlusu (Huzur Avlusu) olarak da adlandırılan üçüncü avluda, Altılar Kapısı’nın karşısında, “Huzur-ı Pir” olarak anılan, Hacı Bektaş Velî Türbesi’ni, Güvenç Abdal Kümbedi ile Resûl Bâlî Kümbedi’ni, Kızılca Halvet’i ve Kırklar Meydanı’nı barındıran bina bulunur. Kırklar Meydanı’nda Bektaşîlik’teki on iki ayinden, “bahçeden gül koparmak” tabiri ile ifade edilen diğer altı ayin icra edilmekte, ayrıca yeni Dede Baba’yı seçen büyük kurul da burada toplanmaktaydı. Hazret Avlusu’nun doğu kesimi ise Balım Sultan Kümbedi ile hazireye ayrılmıştır. Dulkadiroğulları’nın son emiri Şehsuvar Bey oğlu Ali Bey tarafından 925 (1519) yılında yaptırılan ve Selçuklu kümbetlerinin geleneğini sürdüren Balım Sultan Kümbedi, Anadolu’da kendi türünün son örneği olarak değerlendirilebilir. Koyu sarı renkte kesme taşlar ile inşa edilmiş olan yapıda, asıl kümbedin batısında iki tane giriş bölümü yer alır. Bunlardan ilki dikdörtgen planlı (7.00 x 3.00 m.)ve düz damlı bir revak olup üç adet sivri kemer ile batıya açılmakta, diğerlerinden biraz daha yüksek tutulmuş olan ortadaki kemerin üzerinde bir teslim taşı bulunmaktadır. Kemerleri taşıyan bodur sütunların başlıklarındaki yaprak ve volüt motifleri revağın XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ya da XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde onarım geçirmiş olduğunu gösterir. Tekkelerin faal olduğu dönemde bu bölümde, mücerret derviş olmak isteyenlerin belirli bir erkân ile kulakları delinmekteydi. Söz konusu revağın önünde, solda silindir biçiminde, üzerinde istifli sülus ile bir beytin yazılmış olduğu mermerden bir sütun Bektaşîlerce “binek taşı” olarak adlandırılmakta, ziyaretçiler tarafından kucaklanan bu taşın bulunduğu yerde, 1527’de, Osmanlı Devleti’ne isyan eden Şah Kalender’in katledildiği rivayet edilmektedir. Ayrıca kümbedin önünde yer alan kara dut ağacı da Bektaşîler arasında kutlu sayılmakta, bunun Ahmed Yesevî tarafından Horasan’dan Diyâr-ı Rum’a atılan ve Sulucakarahöyük’e düşerek burada yeşeren ağaç olduğu kabul edilmektedir. Giriş eyvanın doğu duvarındaki basık kemerli kapının yüzeyi şemse biçiminde taş kakmalar ile süslenmiş, ayrıca kapıyı kuşatan, kırmızı ve sarı renkli kesme taşlar ile örülmüş dikdörtgen çerçeve ile sivri kemerli niş, içinde teslim taşlarının bulunduğu geometrik bezemeler ile donatılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı (4.10 x 3.70 m.) olan ikinci giriş bölümü örten basık çapraz tonozun merkezine 1.70 m. çapında küçük bir kubbe yerleştirilmiş, bu kubbenin eteği sekiz adet yarım kubbecik ile kuşatılmıştır. Doğu duvarının ortasında kümbet harimine açılan kapı yükselir. Geometrik geçmeler ile bezeli dikdörtgen çerçeveler içinde yer alan kapının basık kemeri üzerinde, Rumiler ile dolgulu şemseler sıralanmakta, kemerin üzerinde kümbetin Arapça inşa kitabesi bulunmaktadır. Kare planlı bir kripta (7.00 x 7.00 m.) üzerine oturan asıl kümbet dışarıdan sekizgen, içeriden kare (4.30 x 4.30 m.) planlı olup bu mekânı örten kubbe sekizgen piramit biçiminde bir külah ile sarılmıştır. Üçgen pandantifler ile önce kareden sekizgene geçilmekte, kubbe sekizgen bir kasnağa oturmaktadır. Güney ve doğu duvarlarında, dikdörtgen açıklıklı, mermer söveli demir parmaklıklı ve sivri hafifletme kemerli bir açıklıklı, ana mekâna bağlanan, dikdörtgen planlı, yarım beşik tonozlu bir çıkıntı bulunmaktadır. Ana mekânda Balım Sultan tek başına gömülüdür. Duvarlar ve üstyapı, Cumhuriyet dönemi onarımına ait olan, XV. yüzyıl üslubu kalem işleri ile bezelidir. Külahı taçlandıran alem mermer bir küre ile Hacı Bektaş Velî’nin Horasan’dan Anadolu’ya güvercin suretinde geldiği yolundaki efsaneye bağlanan madeni bir güvercin figüründen oluşur. Hacı Bektaş Velî Türbesini, Resûl Bâlî ve Güvenç Abdal kümbetlerini, Kızılca Halvet’i ve Kırklar Meydanı’nı barındıran bina, farklı tarihlere ait bu bölümlerin birbirine eklenmesi sonucunda teşekkül etmiştir. Yapının oluştuğu alan düzgün olmayıp, en geniş yerinde boyutları 28.25 x 25.00 metreyi bulmaktadır. Duvarları kesme taş örgülü olan mekânlar, türbe ve kümbet birimleri dışında ahşap kirişler ile örtülmüş giriş revağı ile Kırklar Meydanı’nda, ahşap tavanların içine küçük kubbeler yerleştirilmiştir. Hazret Avlusu’nun kuzey sınırında yer alan ve cephesi üçgen bir alınlık ile taçlandırılmış bulunan giriş revağı üç sivri kemer ile güneye açılır ve kendi içinde üç birimden oluşur. Yapı kuzeye doğru alçalan bir yamaç üzerinde inşa edildiğinden girişe ayrılmış olan ortadaki birime basamaklar ile inilmekte, dede babalara ait on iki mezarın bulunduğu, açık türbe niteliğindeki yan birimler ise yüksekte kalmaktadır. Kırklar Meydanı’nın önündeki giriş bölümüne açılan ve “Ak kapı” olarak anılan taç kapı, bütünüyle mermerden yontulmuştur. Taç kapı nişinin sivri kemeri mukarnaslı yastıklara oturmakta, nişin yanlarındaki, mukarnas dolgulu kavsaraları ile yarım sekizgen planlı birer hücre yer almaktadır. Basık kemerli kapının, (S) profilli takozlara sahip olan söveleri yıldızlı geometrik geçmeler ve kakma teslim taşları ile bezelidir. Ayrıca kilit taşında kandil biçiminde istiflenmiş “Yâ Allah” ibaresi, kemerin üzerinde de çift başlı Selçuklu kartalı kabartması bulunmaktadır. Taç Kapı’nın oranları ve bezeme özelliklerinin yanı sıra söz konusu amblem, Selçuklu hanedanının çöküşünden (1308) az önceye veya onların varisleri olduklarını iddia eden Karamanoğulları’nın erken dönemine (XIV. yüzyılın başlarına veya ilk yarısına) ait olduğunu gösterir. Ak Kapı’yı izleyen dikdörtgen planlı (7.50 x 3.80 m.) mekânın örtüsü, iki sivri beşik tonozun kuşattığı, sekizgen kasnaklı, 2.50 m. çapında küçük bir kubbeden meydana gelir. Batı duvarındaki sivri kemer, içinde ancak bir kişinin namaz kılabileceği boyutlarda (2.25 x 0.90 m.) “namazgâh” denilen ve Selçuklu üslubunda, mukarnaslı küçük bir mihrabı barındıran halvethaneye açılır. Doğu yönündeki küçük boyutlu (2.50 x 2.00 m.) ve beşik tonozlu Kızılca Halvet “Çile Damı” olarak da anılmakta ve basık kemerli kapısının söveleri (S) profilli takozlar ile donatılmıştır. Kilit taşı yerinden oynayarak aşağıya doğru sarkmıştır. Kırklar Meydanı’na açılan ve söz konusu bölümün mimarisi gibi Osmanlı-Karamanoğlu karışımı bir üslubu sergileyen ikinci taç kapının üzerindeki Arapça kitabede, 960’da (1552-53) Yâsinâbâd emîr-î livâsı (sancak beyi) Murad bin Abdullah tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Mukarnaslı bir çerçevenin kuşattığı taç kapı Rumiler ve şakâyıklar ile bezelidir. Kırklar Meydanı’nın boyutları, doğu ve batı yönlerinde, kabirlerin sıralandığı sekiler sayılmaz ise 10.60 x 9.00 m. kadardır. Mekânın kuzey ve güney duvarlarına oturan tavan kirişlerini üç sivri kemer taşımaktadır. Kemerlerin arasında, âyinlere ayrılmış olan iki dikdörtgen birim bulunmakta, doğudaki birimin güney duvarında Hacı Bektaş-ı Velî Türbesi’nin girişi, kuzey duvarında ise, yapının dışından “pîre niyâz edilen” ve Bektaşîler arasında “medet-mürevvet penceresi” olarak anılan açıklık yer almaktadır. Günümüzde Bektaşîlik ile ilgili çeşitli tekke eşyasının sergilendiği, ayinler sırasında uyandırılan ünlü kırk Budak Şamdanı’nın da özgün yerinde durduğu Kırklar Meydanı’nın duvarlarında ve binanın barındırdığı diğer birimlerde görülen kalemişleri, XV. ve XVI. yüzyıllara ait motiflere sadık kalınarak, Cumhuriyet dönemi restorasyonlarında tamir edilmiştir. Kırklar Meydanı’nın doğu yönündeki sekinin güney duvarında yer alan sivri kemer, Hacı Bektaş Velî’nin halifelerinden Resûl Bâlî’ye (ö.1278-79) ait dikdörtgen planlı (7.50 x 4.50 m.) kümbede açılır. Batıdaki sekinin güneyinde de kare planlı (4.25 x 4.25 m.) Güvenç Abdal Kümbedi yer alır. XIII. yüzyılın son çeyreğine ait Hacı Bektaş Velî Türbesi’nin kapısı Selçuklu üslubuna bağlanan oranları ve süsleme programının yanı sıra barındırdığı bazı sembolik unsurlar ile de dikkati çeker. Kapının dış çerçevesi geçmeli Rumîlerden meydana gelmekte, bunu iki zencirek kuşağı ile geometrik geçmeli bir kuşak izlemektedir. Girift bir kompozisyonu olan birinci zencireğin arasında, sağda üç tane balık motifi yer alır. Basık kemerin kilit taşı üzerinde, stilize edilmiş çift başlı Selçuklu kartalı, sövelerin takozlarında da ikişer güvercin kabartması dikkati çeker. Bu kapının “gök eşik” olarak adlandırılan eşiği kutlu sayılmakta ve niyaz edilerek üzerinden atlanmaktadır. Kare planlı (4.50 x 4.50 m.) türbenin üstyapısında üçgen pandantifler ile sekizgene geçilmekte, bunun üzerine, sekizgen piramit biçiminde bir külahın örttüğü kubbe oturmaktadır. Türkiye’nin en çok ziyaret edilen türbelerinden olan bu mekânda yalnızca Hacı Bektaş Velî’ye ait bir ahşap sanduka yer alır. Hazret Avlusunda defnedilmiş bir babanın mezar taşında şunlar yazılmıştır: “HÜ DOST 1298 = 1860 Azmi ukba eyledi bû sâl Hacı Melek Baba, cümleten ahbap ve ihvan ettiler ah ve büka. Dedebağm hayli zahmetler, âbât eyleyip nice zeman ol mübarek bekada oldu baba. Hasrı nefs etmiş idi dergâh umuruna bu zat iki yıl ekmek evinde oldu beca. Daim dervişleri irşat ile meşgul idi, hem mürebbi, hem kemâl ehli idi fevkal âlâ. Geldi bir er göz yaşı ile yazdı cevher tarihin. Fariğ oldu fâni âlemden Hacı Melek Baba”.
Bütün bunların yanında Türbenin Çelebilerine ve diğer türbe görevlilerine ait mezar kitabeleri çok ilginç bilgileri içermektedir. Bu mezarları ve kitabelerini şöyle sıralamak mümkündür; Hacı Bektaş Velî Türbesi’ne uzanan taş döşeli yolun sağ tarafındaki sekinin üzerinde görülen mezarlar Çelebiler’e aittir. Mezar taşlarından kadın ve erkek oldukları anlaşılan gül demetli bir mezar taşının kitabesinde şunlar kayıtlıdır:
“YA HÜ, Hacı Bektaş Velî nesli pâkinden Samete ana irci-i emrine etti imtisal ve intisap çok Hurufi Âli Âliyattan sefilane geldi ol uruç-ıne vesile intisap Hazreti pîrin ede Mevlâ himaye tahirat Ehli beyte ede hasbel intisap fatiha ani ol ruhül Kudüs ta sıdre ateşi mahşerde erişe saki-i kevserden âb öldü üçlerle nihan-ı rıhlet-i tarihi tam Samete katına rabbim diye rahmi bi hesap 1311 (1893)”.
İkinci mezar taşının kitabesinde şunlar kayıtlıdır:
“YA HÜ, Cenabı Hacı Bektaş-ı Velînin nesli pâkinden Zarife kadını gençlikte devranperum kıldı hüda rahmet ede Vaidi kerimi muhdezarma hitap ircii ile çüni eyza ve kerem kıldı ede mânâsın ehli beyte ithali Hazreti Allah Duhul zahiri ile taki kadrm muhterem kıldı ede ircaz nefsinden taharet Kâbei kalbi edenler kalbini Tahir tathir harem kıldı nihanı deı nesar eyler iken tarihine bezmin Zarife hatun Allah pîr dedi bezm eren kıldı 1311 (1893)” .
Üçüncü mezar taşında şunlar yazılıdır:
“Külli men aleyha rani-i çelebi seyit Cemalettin Efendi zevcesi Fatma Hatun etti rihletin fi ehli beyt vasıl olmuştu dünyada dahi ukbada hak vasıla eyleye anı vuslattan fi Ehli Beyt Hademe Ehli Beyte cennette Hüda bil mevt ede gurbet, gurbetten Fi ehli hem sakahümden rabbesi dil seyrede desti Zebradan üçüre şerbeti fi ehli zeyt 1322 (1904)” .
Bu mezar taşlarından sonra üç tane kitabesiz mezar vardır. Bunların içerisinde ve dört tarafı bir buçuk metre yüksekliğindeki demir parmaklık içinde iki mezardan birincisinin kitabesinde:
“HÜVEL BAKİ, Hazreti pîrin hak nefes evlâdından bir afife pâki dil gelmiş idi dünyaya. Gerçi dünyada idi girmedi dünya evine ki tecerrütle ede mertebe-i uhraya. Gam eyyamı ile çift idi ayakta düştü ere Firdevs-i berin içre Hüdadan paye Hazret-i Fatımanın hademesi etsin hak. Bu şeref ile uhraya ola piraye. On iki nuru nihan söyledi tarihinde ruhi ceddi rahmede Fatümetüz Zebraya 1300 (1882)” yazılıdır.
Hacı Bektaş Velî Türbesi’ne giden yolun sağında ve Çelebi mezarlığının karşısındaki büyük dut ağacının altında, sanduka şeklinde tek olarak bulunan mezar, “Saatçi Ali Dede’nin mezarı”dır. Önceleri tamamen mezarlık olan bu alan, sonradan kaldırılarak, daha ilerideki boşluğa yerleştirilmiştir. Dergâhın son restorasyonu sırasında ise yerli halkın, “Saatçi Ali Dede’nin mezarı buradaki dut ağacının hemen altındaydı.” demeleri üzerine mezar, görevlilerce tekrar eski hâline getirilmiştir. Bu kitabede;
“Pîri fâni postnişîn Hacı Bektş-ı Velî terk edüp fâni cihanı eyledi azm mürşidi râh-ı hakikat rehnüma-i salikan”.Yani, Saatçi Ali dede serir-i lâfeta can feda kılmıştı evlâdı resulün aşkına bende-i Âli âba ve hanedanı Mustafa Vaktinin kutbu-i ancak el ceküp mâvâdan Şıçrı Lâhüte kadem basmış ki hak murtaza ruhu pâkine hezeran fatiha ola sırrı akdis ola her demde bir ihvanı safa 1266 (1849) Olam hak ile yeksan ey efendim âsitanımdan” cümleleri kayıtlıdır.
Mermer sandukanın kabartma kenar tezyinatının orta kısmına yapılmış tablolarda ise ve sandukayı sağ başından itibaren çevreleyen kitabede ise şunlar yazılıdır:
“Sürem toprağına yüzler bu kabri gülistanında. Bu Fatma bende-i mahrum etme ey şeyh âlem. Bu canu terk edip geldim şahım divanında verem can u ve ser-i kuyunda ömrüm eyleyip fena. Kıyam hasrederek olam hicri ile yanında”.